18 Ekim 2010 Pazartesi


Bazen durup yaşlılık dönemimi düşünürüm. Nasıl biri olacağım acaba? Çevremdeki kimi yaşını almışları farkında olmadan eleştirir sonra da kendime kızarım; “Kimbilir sen neye benzeyeceksin kızım?”

Kafamda resim, artık uğraş yaratmayacak kısalıkta ve aklar kaplamış ve hatta seyrelmiş bir saç, üzerimde basmadan bir entari, omuzlarımda el örgüsü – nedense mor renginde – bir şal, hafif omuzlar düşmüş ve dahi elimde bastonum, ayaklarımın çevresinde yaltaklanan kediler,şeklinde canlanıyor.

Evet, ben bir hayvan delisiyim. Kedilere ise düşkünlüğüm çok daha fazla. Evimde bir köpek ve bir kedi beslemek yetmeyip, penceremin önüne yalvaran gözlerle dizilen kedilere bile yetişmeye çalışıyorum. Site sakinleri kızıyor belki ama beni bu şekilde sevsinler seveceklerse diyorum bir yandan da. O korumasızlara bir şekilde yardım etmek için varmışım gibi hissediyorum zaman zaman.

Bir komşu bütün yaz besleyip ve hatta evine misafir ettiği kediciği bırakıp giderken bile içi rahat. “Nasıl olsa Zeynep var, bakar bizimkine de” diye gidiyor. Gerçekten de öyle oluyor. Mümkün olsa neredeyse her beslediğimi koynuma alacağım.

İşte onların içinden biri ile yaz dönemi bitip, uzun bir süre terk-i diyar eylediğim evime dönüşte bahçede rastladım. Mini minnacık idi. Annesi ve kardeşi ile sürekli dolanıyordu etrafta. Bir çift masum gözle zıplıyordu penceremin önüne. Annesi ve kardeşinden fırsat kalırsa mamalardan yemeye çalışıyordu. Bir gün fark ettim ki yalnız kalmış. Anası ve kardeşi mahallenin başka bir tarafına gitmişler buncağızı yalnız bırakıp. Tabii, daha güçlü bir kurtarma/bakma duygusu ile besler oldum her gün onu. Terkedilmişliğin verdiği korku ile kendinden sadece 1-2 ay büyük bir arkadaş bulmuş dolanır olmuştu son günlerde. Beraber gelip, beraber yiyip, beraberce gidiyorlardı. Bahçedeki masanın üzerinde uyurlarken bile beraberdiler.

Geçtiğimiz günlerde tam mamasını yerken gördüm öksürdüğünü. Hani deriz ya, öyle kötü bir öksürük ki sanki ciğerlerim yerinden fırlayacak gibi oluyor. İşte tam da öyle idi minik yavrucuk... Yeri geliyor evimdekilere zor yetişiyorken, sokaktaki onca hayvana nasıl yetişirim diye düşünür oldum kaç günlerdir. Sonu yoktu bu işin. Bir yandan da kocamın söyleyeceklerini duyabiliyordum. Aklıma facebooktaki sürekli hayvan sahiplendirmeye gönül vermiş grup aklıma geldi. Yazdım duvarına. “Yok mu bir gönüllü veteriner arkadaş ?” diye. Ses vermedi kimseler.

Baktım bugün sabah iyice zorlaşmış nefes alışı. O anda bıraktım her şeyi. Kaptığım gibi götürdüm yakındaki veterinere. Ölmesine izin veremezdim. Gözümün içine baka baka bana elveda demesine katlanamazdım. Hayatı daha yeni yeni öğrenecekken her şeyin onun için bitmesine göz yumamazdım.

Arabada korkudan miyavlarken bile sesi zor çıkıyordu. Şimdi klinikte. Oturmuş ondan gelecek haberi bekliyorum. Ve dua ediyorum ki, geç kalmış olmayayım.


Resim: Bana ait- Bizim evin kabadayısı...

Hiç yorum yok:

Subscribe to me on FriendFeed XING