11 Mayıs 2010 Salı




“Enteresan. Tam 1 ay olmuş buraya yazalı. Aslında ben daha uzun süre oldu sanıyordum. O kadar uzaklaştım ki yazmaktan. Oysa içimde hep var ancak yaşam bana yazacak şeyler sunmuyor sanıyorum bu aralar…”

Diye düşünürken, Nehir ve Davut sebep oldu şimdi bu kelimeleri buralara dökmeme.

Nehir’in annesinin güncesini artık her gün okuyorum. Ve her şey bambaşka oluyor, bir süreliğine de olsa. Büyük bir heyecanla “hadi bugün iyi haber vardır inşallah” diyerek açıyorum siteyi. Öyle ki, yaşamak ne kadar zorsa, okuması da bir o kadar zor. Gözlerimi kaçırıyorum, korkuyorum o an duyacaklarımdan. Ama yine de merakıma yenik düşüyor, üzüleceğimi bilsem bile o üzüntünün içinde bir sevinç arıyorum. Yazının son satırında ise “oh, şükür bugün de iyi” diyerek kapatıyorum sayfayı.

Davut ise bambaşka bir heyecan veriyor bana. Azmin zaferi . Her maç sonrası biraz daha yıpranıyor mu bilmiyorum ama sanki hiçbir şey yaşanmamışcasına sımsıkı bağlı hayata. Gıpta ile izliyorum onu da. Ameliyat masasından henüz kalkmışken hayatı ile ilgili aldığı radikal kararlar ve hatta o kararları derhal işleme sokmasında yatıyor işin sırrı sanıyorsam. Aynaya dönüp hiç kendime bakasım gelmiyor o anda…J

Düşüncelere dalıyorum. Son günlerde benim, Türkiye’nin ve dünyanın yaşadıkları diziliyor karşıma. Gülmeye başlıyorum. İnsanların birbirilerinin kuyusunu kazmak için elinden geleni ardına koymaması, bir kağıt parçası uğruna yaşam mücadelesi vermesi bir anda masal gibi geliyor. Oysa ben biraz önce Nehir’in ve Davut’un yaşadıklarının masal olmasını dilerken, dünya bir anda küçülüyor, üzerindekiler küçülüyor, sorunlar hayal ürünü oluveriyor.

Önemsizleşiyor bir anda her şey. Bunca koşturmanın ne için yapıldığını sorguluyorum. Varamıyorum bir yere. Olduğum yerde sayamam diyorum kendime. Koşmak zorundayım.

O küçücük bedenin bu denli ağır bir yük taşıması, genç yaşında daha başka şeyler yaşaması gereken bir adam beni çok etkiliyor. Keşke her yazılan, her anlatılan bir masal olsa… Hem de kapağı bir daha açılmamak üzere kapanacak bir masal…

Bugün… Şimdi… Ayaktaysanız, kendi işinizi kendiniz görebiliyorsanız, yüzünüz her şeye rağmen gülebiliyorsa, aileniz yanınızda ve sağlıklıysa, TEŞEKKÜR EDİN. Kime, nasıl seslenerek yapmak istiyorsanız bilemem ama hayatta olduğunuza, her sabah güneşi selamladığınıza ŞÜKREDİN.



1 yorum:

ahmet bayraktar dedi ki...

doğru, güzel bir yaşammız oldğunu düşündürecek o kadar çok şey varken günlük basit işlere kafayı takıyor saplanıp kalıyoruz.

Subscribe to me on FriendFeed XING