Nasıl olacağına karar vermek için biraz model karıştırmam gerekmişti. Bundan tam 15 sene kadar önce…
Ukalalık olarak adlandırabilirsiniz ama o zamanın Türk dergilerinin sayfa aralarında rastlayamamıştım istediğim gibi bir şeye. Eşimin mesleği gereği abone olduğu İtalyan menşeli dergide bulmuştum aradığımı.
Ukalalık olarak adlandırabilirsiniz ama o zamanın Türk dergilerinin sayfa aralarında rastlayamamıştım istediğim gibi bir şeye. Eşimin mesleği gereği abone olduğu İtalyan menşeli dergide bulmuştum aradığımı.
Arkası siyah, yanları meşe rengi, rafları da cam olacaktı. Yeni evlilerin, modern seçimi…
Okumayı çözdüğümden bu yana elimden düşürmediğim kitaplarımın bir kısmı anne evinde kalmıştı. Bazısını yeni evime taşımış gelmiştim. O yüzden önceleri pırıl pırıl, bomboş bir kütüphanemiz vardı bizim. Karı koca okuya okuya her bir cm.ni doldurduk 15 yıl süresince.
Erkek ruhu doğal olarak polisiye, macera düşkünüdür. Kimisini hiç okumadım dersem yalan olur ama yine de kadın ruhumla benim tercihlerim eşiminkilere göre daha romantik, daha tarihsel, daha güncel seçimler olmuştur her zaman. Belki piyasada yeteri kadar tercüme edilmiş yabancı yazarların kitapları olmadığından, seçimlerimi hep Türk yazarlarından yana kullanmışımdır bugüne kadar.
15 yıl sonra değişen pek bir şey yok aslında. Önceliklerim yine Türk yazarlarından yana. Hıfzı Topuz, Ayşe Kulin, Solmaz Kamuran, Oya Baydar, Ahmet Altan ve daha sayamadığım binlercesi…
15 sene bize hizmet eden kitaplığımız zaman içinde yorgun düştü. Önce suyun gazabına uğradı, bir yanından alabora oldu. Daha sonra tümden terk etti bizi.
Şimdi yeni ve aydınlık bir kitaplığımız var. Bir tarafı polisiye romanlarla kaplı, diğer yanı biraz şekil değiştirmiş olan. Yazın işlerine merak sardığımdan beri zevklerimde ufak tefek sapmalar olduğunu saklamamam lazım. Yabancı yazarlar daha sıklıkla yer almaya başladı bu defa yeni bembeyaz raflarımda. Kalemi kuvvetli, kurgusu kuvvetli, hikayesi kuvvetli yazarlar… Hatta kimi zaman felsefe üzerine yazanlar…
Margaret Atwood, Louis De Bernieres, John Le Carre, John Fowles….
Neden mi anlattım bütün bunları? Binnur sobeledi beni. Kitap deyince ne aklına geliyor diye sordu üstüne. Sorunun üzerinden epeyce zaman geçti aslında. Geç kaldım yine. Gün 24 saat ama 48 saat olsa bile yetmeyecek neredeyse.
Kendime “kitap” dedim, bizi terk eden ama başka şekilde yeniden doğan kütüphanem geldi aklıma…. Haa, bir de şimdi raflarında duranlar elbette….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder