14 Nisan 2008 Pazartesi


Gazeteler, küçük de olsa manşetlerine taşıdı geçen hafta. Henüz dışarıda soğuk rüzğarlar eser, özlediğimiz yağmur damlaları toprakları ıslatırken :

“Önümüzdeki hafta sonu Afrika sıcakları geliyor !”

Artık meteoroloji yanılmıyor tahminlerinde. Konusunda uzman kişiler var o birimin başında ve ne derlerse çıkıyor.

Gerçekten sıcaklar geldi, çattı bu hafta sonu. Sıcaklık derecelerinin henüz alt seviyelerde dolaşırken birden yukarılara çıkması hiç inandırıcı gelmemişti oysa.
Bütün kış beklemiştim, havalar ısınsa da artık şu bahçenin keyfine varsak diye. Bugün ise acaba içerde mi otursak diye aklımdan geçiriyorum. Evin içi daha serin çünkü !

Olsun, ağaçlar giyinedursun bu mevsim, biz soyunup bunaltıcı sıcakta atalım kendimizi dışarı. Ama… Ben sevimsiz ve küstahım son geçen ve yaşanan günlerde. Sevmiyorum bu havayı. Mutsuzum sanki baharın gelişinden.

Günlerdir ne beynim ne parmaklarım çalışmıyor. Kızgınım o yüzden. Benden habersiz kaptırdılar kendilerini bahar havasına. Her ne kadar parmaklarımı oynatmak, beynimi çalıştırmak istiyorsam da sol omzumdaki şeytan da bir yandan kulağıma fısıldıyor : “Boşver !”

İstesem de yazamıyorum. Cümleler diziliyor kafamın içinde. Dışarı atamıyorlar kendilerini. Kapıları kapalı. Biri sorgusuz sualsiz kilit vurmuş üzerine kapının. Açıp çıkamıyorlar. No way out ! Çıkış yok ! Kevin Costner düşüyor aklıma birden. Filmin kahramanı. Henüz beyazperdeye yeni yeni yansıyan yakışıklı yüzü yansıyor gözümün önüne. Ne sevmiştim adamı. Sonra, sevinç kaplıyor içimi. Yo, yo Kevin’den dolayı değil. Beynimin hala çalışma eğilimi göstermesinden. Hemen kullanmalı bu eforu diye sarılıyorum kağıda kaleme.

Hava bir çoğu için güzel. Herkes hemen yazlık kıyafetlere büründü. Ben de çekiyorum kısa kollu t-shirtümü üzerime. Oturuyorum terasa. Büyük yazar edasıyla başlıyorum yazmaya. İşte şimdi de bilgisayara aktarıyorum çiziktirdiklerimi.

Hayata dair çok şey gözlemliyorum. Ancak hiçbirini yazmaya değer bulmuyorum. İşte tam da bu esnada konuşurken bir dost ile, yazamama konusunda şikayet ediyorum kendimi. Beynimin ve parmaklarımın bana haber vermeden kendilerine kilit vurması gibi, o da bana kilidi vuruveriyor :
“Senin hayat eleğin çok geniş. Yazma bir süre. Yasaklıyorum.” diyor.
Rahatlıyorum ilk anda. Üzerimden bir yük kalkıyor sanki. “Baharın ağırlığını atasıya kadar yazmam artık. Oh be !”

Demiştim…

Olmadı. Sözümde duramadım. Daha süre bitmeden işte buradayım.

Küstahım son günlerde. Yukarıda demiştim değil mi ? Sevmiyorum baharı bugünlerde. Sıcak hava çok bunaltıcı. Bahçede oturmak istemiyorum. İçerde sığamıyorum hiçbir yere.
Yataktan kalkmak istemiyorum. Ama yatmak da istemiyorum. Çok şey yapmak istiyorum. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Yapmıyorum da.

Ben ne istediğimi bilmez yaşıyorum. Bir tek ben miyim bu hallere düşen? Yoksa oralarda bir yerde var mı kimseler benim gibi?

3 yorum:

Binnur A. Ö. dedi ki...

var :)

Adsız dedi ki...

yalnız diilsin :)
ama bu hallerinde bi sonu var biliyosun...yazmanın/yazamamanın da da, durmanın da geçer ...canlar sağolsun da..sevgiyle...
Banu Altıntaş Bulut

Zeynep B. dedi ki...

Sağol BAnucum,
Neyse geçiyor galiba bu rehavet ! İçim sanki dopdolu dışarı çıkıyorlar teker teker...

Subscribe to me on FriendFeed XING