Biri en fazla 11….Diğeri 6…. Yaşında….İki oğlan çocuğu….
Kimbilir daha kaç kardeşleri var evde ekmek bekleyen. Evin babasının tek başına çalışması yetmiyordur bu zamanda elbet, “Hanım, iş bul sen de, çalış. Bunca kafayı nasıl doyurucam ben tek başıma” demiş olmalı. Ve anne de çalışıyor olmalı ki, bu iki oğlan çocuğu bir başlarına binmişler otobüse.
Kimbilir daha kaç kardeşleri var evde ekmek bekleyen. Evin babasının tek başına çalışması yetmiyordur bu zamanda elbet, “Hanım, iş bul sen de, çalış. Bunca kafayı nasıl doyurucam ben tek başıma” demiş olmalı. Ve anne de çalışıyor olmalı ki, bu iki oğlan çocuğu bir başlarına binmişler otobüse.
“Al otobüs kartını, kardeşine mukayyet ol!” diyip, onları yollamış olmalı anne mecburen. 11 yaşındaki oğlan da verilen bu görev karşısında büyük büyük ağabey edası ile almış olmalı ufaklığı kanatlarının altına. Önüne katarak binmiş olmalı otobüse….
Yolu tıkıyorlar. Gerilerinde otobüse binmek için sıra oluşturmuş insan yığınını biriktirerek. O insan yığının içindeki ben, işte o zaman fark ediyorum bu iki oğlanı. İlerlemedikleri için önce, sonra da bana çarptıkları için kızıyorum içimden onlara. “Bu zamanda çocukların elleri ayakları hizada durmuyor” diye söyleniyorum. Sadece ben duyuyorum söylediklerimi. Tam söylenirken, 70-75 yaşlarında bir beyefendi bağırıyor otobüsün içinde: “Buyurun, arkaya doğru ilerleyin, yerler numaralı burada!”
Çocukları unutup adamın serzenişine gülümsüyorum, diğer herkes gibi. Haksız da değil hani, yerler 18-25 yaş grubunca kapılmış çünkü. Bu defa o adama takılıyor gözüm ve aklım . Bir şeyleri kanıtlamak istercesine, yer verdikleri zaman oturmuyor.
Tam o sırada, iki oğlan çocuğunun büyüğü geçiyor önümden. Öne doğru. Başını bir sağa bir sola çevire çevire. Sanki bir şey arar gibi. Aradığını bulamıyor ve geriye gidiyor yeniden. Yine arıyor. Yine bulamıyor. O anda uyanıyorum, küçük kardeşi yok ortalıkta.
Bir daha öne… Sonra bir daha arkaya… Yok…Yok… “Nereye gitti bu çocuk?” diyor kendi kendine ama ben duyuyorum yanımdan geçerken. Yanakları başlıyor al al olmaya. Gözleri dehşetle bakıyor etrafa. Ne yapacağını bilmezcesine, gidiyor geliyor bir aşağıya bir yukarıya, otobüsün içinde.
Biraz önceki adam ne yapıyor acaba diye başımı geriye doğru çevirdiğim sırada, en dipte, koltuğun kenarından bir çift gözün baktığını fark ediyorum. Abisini izliyor uykulu gözlerle, yaptıklarına bir anlam vermeye çalışarak.
Öne doğru sesleniyorum hemen : “Gel, burada kardeşin!” Eline geçirse mahvedecekmiş gibi koşuyor arkaya. Görünce kardeşini, rahatlıyor, bir şey yapmıyor. Biraz söylenmekten başka. Kardeşinin yakınında, oturuyor boş bulduğu bir koltuğa. Bakıyorum, al al olmuş yanaklarının kızgınlığı geçiyor yavaştan yavaştan… Omuzları düşmüş, gözler yarı açık…. Yaşadığı heyecan yaşından yaş almış da olsa, kardeşini bulmak rahatlatıyor onu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder