Canım çok sıkılıyor son günlerde.
Gazeteyi okumak, televizyondaki haberleri izlemek yerine gözlerimi bantlamak, kulaklarımı tıkamak geçiyor içimden. Yapamıyorum…
O insanları anlamaya çabalarken buluyorum kendimi. Gözlerim ve kulaklarım yalan söylüyor olmalı diyorum. Kendimi yalancı çıkartmayı delicesine istiyorum. Yapamıyorum…
Nasıl bir ruh hali içinde acaba; savunmasız yavrucaklara eziyet eden ya da hakkı yokken o yavruların canını alan ellerin sahipleri…
Hele ki bunları yapan kişiye “anne” sıfatı verilmişken bu yaşamda.
“Anne” dünyanın en kutsal varlığı. Kız çocuklarının genlerine yerleştirilmiş en güzel dinamit. Patladıkça bebeleri sarmalayan bir sevgi yumağı. Ve dahi kendi canından, kanından olmayan bebelere bile hiç düşünmeden, karşılıksız açılan bir kucak, “anne”.
Anne olmak hayatın kuralı. Kız çocukları için hayatın ilerlemiş safhasında belirginleştirilmiş kaderi… Bu cümleler yayıldıkça sayfaya huzur doluyor yüreğim.
Sonra birden düşüyor yeniden süngüm; manşetler gözümün önüne geldikçe.
Acımasızlık, vicdansızlık, gözü karalık, cehalet… Bunların hiçbirini bulamazken kendi lügatımın söz dizininde, onlarınkinde var oluşuna aklım ermiyor bir türlü. Kendi çocuğuma bir fiske bağırmam bile beni üzerken bir yaşamı hiç fütursuzca sonlandırmak... Nefes alamıyorum, görünmeyen bir el boğazımı sıkıyor sanki.
Evrende kendine yer bulmuş herkesin bir görevi var derler. Henüz yaşama yeni merhaba demiş bebelerin bu dünyadaki görevleri nedir ya da neydi? Soruyorum… soruyorum….
Birkaç vakit geçiyor ya da geçmiyor bu düşüncelerin arasında, bir haber daha duyuyor kulaklarım. Henüz çok yeni tanıdığım, birkaç sabah kahvesini birlikte yudumlayıp hoş sohbet ettiğim, evin önünden her geçişinde el salladığım komşumun üzücü olayı dolduruyor evinin sağında-solunda dizili hanelerimizi.
Asıl şimdi hayat bir anlam kazanıyor dediğimiz yaşlardayken hepimiz, o bizlere bir selam çakıp bu yaşamdan çekilmeyi uygun görüyor oysa. Ailesinin yanı sıra bir de biz, yeni komşularını koyuveriyor ardında; gözü yaşlı…
İster bebe, ister yaşlı…. Hep aynı şey var sonunda. Gidenler gidiyor. Kalanlar onların bize emaneti acıları ile baş etmeye çalışıyor. Ve hayat devam ediyor….
Gazeteyi okumak, televizyondaki haberleri izlemek yerine gözlerimi bantlamak, kulaklarımı tıkamak geçiyor içimden. Yapamıyorum…
O insanları anlamaya çabalarken buluyorum kendimi. Gözlerim ve kulaklarım yalan söylüyor olmalı diyorum. Kendimi yalancı çıkartmayı delicesine istiyorum. Yapamıyorum…
Nasıl bir ruh hali içinde acaba; savunmasız yavrucaklara eziyet eden ya da hakkı yokken o yavruların canını alan ellerin sahipleri…
Hele ki bunları yapan kişiye “anne” sıfatı verilmişken bu yaşamda.
“Anne” dünyanın en kutsal varlığı. Kız çocuklarının genlerine yerleştirilmiş en güzel dinamit. Patladıkça bebeleri sarmalayan bir sevgi yumağı. Ve dahi kendi canından, kanından olmayan bebelere bile hiç düşünmeden, karşılıksız açılan bir kucak, “anne”.
Anne olmak hayatın kuralı. Kız çocukları için hayatın ilerlemiş safhasında belirginleştirilmiş kaderi… Bu cümleler yayıldıkça sayfaya huzur doluyor yüreğim.
Sonra birden düşüyor yeniden süngüm; manşetler gözümün önüne geldikçe.
Acımasızlık, vicdansızlık, gözü karalık, cehalet… Bunların hiçbirini bulamazken kendi lügatımın söz dizininde, onlarınkinde var oluşuna aklım ermiyor bir türlü. Kendi çocuğuma bir fiske bağırmam bile beni üzerken bir yaşamı hiç fütursuzca sonlandırmak... Nefes alamıyorum, görünmeyen bir el boğazımı sıkıyor sanki.
Evrende kendine yer bulmuş herkesin bir görevi var derler. Henüz yaşama yeni merhaba demiş bebelerin bu dünyadaki görevleri nedir ya da neydi? Soruyorum… soruyorum….
Birkaç vakit geçiyor ya da geçmiyor bu düşüncelerin arasında, bir haber daha duyuyor kulaklarım. Henüz çok yeni tanıdığım, birkaç sabah kahvesini birlikte yudumlayıp hoş sohbet ettiğim, evin önünden her geçişinde el salladığım komşumun üzücü olayı dolduruyor evinin sağında-solunda dizili hanelerimizi.
Asıl şimdi hayat bir anlam kazanıyor dediğimiz yaşlardayken hepimiz, o bizlere bir selam çakıp bu yaşamdan çekilmeyi uygun görüyor oysa. Ailesinin yanı sıra bir de biz, yeni komşularını koyuveriyor ardında; gözü yaşlı…
İster bebe, ister yaşlı…. Hep aynı şey var sonunda. Gidenler gidiyor. Kalanlar onların bize emaneti acıları ile baş etmeye çalışıyor. Ve hayat devam ediyor….
3 yorum:
Sıkıntısız yazılarının bol olması dilegiye (hayat yolunda)
Bu arada Anlat Anne'den linkin var artık... Bilmem acab bu sayfanın ilk link verilişi midir? O da bol olsun insallah....
evet binnurcum. sanırım ilk link verilişi bu sayfa için.
teşekkürler desteğin için...
evet hayat devam ediyor ve etmek zorunda
Yorum Gönder