12 Şubat 2011 Cumartesi

Dışa Yazım...


Bu aralar vurgun yiyorum hayattan. Kendimle ilgili değil çevremdeki uzak-yakın tanıdıklarım yüzünden. Benimle alakasız olan bütün her şeye, kendi hayatıma bağlama çekiyorum. Sonunda kafam kazan kalakalıyorum öylece. Atıyorum bir bira, gevşiyor, defediyorum bütün o üşüşenleri. Ta ki bir sonraki ziyaretlerine kadar…

Yeni çağ hareketleri var. İlgilenmemiş olsanız bile en azından kulağınıza bir şekilde çalınmıştır. Bas bas bağırıyor: “AN’I YAŞA !”

Yapabilse insan belki de her şeyine çözüm bulacak aslında. Ama o kadar dünde yaşayıp, geleceği düşünüyoruz ki, “AN” lüks geliyor.

Ben de “lüks” bir hayat yaşamak istiyorum. Ve aslında bunun için de çabalıyorum. Farkındalığımı arttırıp yaşamın karşıma getirdiklerinden bir ders çıkarmayı alışkanlık edindim. Edindim edinmesine de, yine gelgelelim o birayı içecek vakitler oluyor işte.


Hey sen! Beyin (ego) denen varlık ! Sen nasıl bir sistemsin ki, yaşamın tüm güzellikleri dururken, o karanlık köşelere çekilmeyi yeğlersin? Sığındığın o ışıksız odadan çıksan önünde uzanan uçsuz bucaksız aydınlığı ve getirdiklerini kaçırmayacaksın. O sıkışık, nefessiz yerde kalmaksa niyetin, yalnız bırakıyorum seni. Çekiştirme… Ben nefes almaya gidiyorum…


Fotoğraf: gettyimages sitesindendir

1 yorum:

Deniz dedi ki...

Genelde hep öyle oluyor zaten. yalnız değilsin:)
www.LensMarket.Com

Subscribe to me on FriendFeed XING