26 Nisan 2009 Pazar

Deniz Kabuklarımı Kaybettim…


Güneşe yüzümü dönemiyorum. Gözlerim kamaşıyor.

Aslında direkt güneşe bakmayın derler. Zararlıymış.

Ama çocukluğumdan beri severim ben bu oyunu. Yüzünü önce güneşe sonra bir başka yöne çevirince, o baktığın yerde kıvılcımlar çakar sanki. Hadi zararlı diyenleri duymadım diyelim, zaten beden yaşım izin vermiyor artık güneşe yüzümü dönmeye.


Güneşe gözlerimi veremedim, bu defa ayaklarımı gömüyorum, üzerinde oturduğum kızgın kumlara. Ayaklarımı gömdükçe ben, yaz tüm kavrukluğunu, bedenimin her noktasında hissettiriyor bana.


Gerçi bazen çekiniyorum. Kumların arasından beklenmedik misafirler ziyaret edebiliyor beni. Karıncalara zarar vermek istemem ancak, sorgusuz sualsiz, o kadar hak görüyorlar ki kendilerinde, sanki bütün âlem onların. Hâlbuki bacak, benim bacağım, izinsiz geçit yok oradan!


Oturduğum yerden, koca plajın ucu bucağı görünmüyor. Sağımda, solumda bembeyaz şezlonglar yerleştirilmiş, yanı başlarına da, tatilcileri güneşten korumak amaçlı şemsiyeler kondurulmuş. Bakıyorum, herkes bu plastik materyallerin tepesinde. Neredeyse ayaklarını bile salmayacaklar kumlara. Oysa yuvarlanmalı, bulanmalı kuma iyice insan.


Ucu bucağı görünmüyor dedimse de, ben biliyorum, nerede başlıyor nerede bitiyor bu kumsal. O kadar çok yürümüşlüğüm vardır ki burada; ayaklarım ıslak, yumuşak kumlara bata-çıka, henüz sorumluluk kelimesinin anlamından bihaber olduğum yıllarda, üzerimde sadece bikinimle, yanımda yaz boyu ayrılmadığım arkadaşlarımla…


Ne çok deniz kabuğu toplamışızdır bu kumsalda. O kadar ki, deniz kabukları bizden kaçmak adına kumların içine gömülmüş olsalar da, bulup çıkarmışızdır onları su yüzüne.

Açığı, kapalısı…

Kabuğunun üzeri tırtıklısı, düzü…

Renklisi, beyazı…

Ne varsa, hepsi elimizdeki deniz kovalarımızın içini boylamıştır. Kuru kuruya değil; yarısına kadar deniz suyu doldurulmuş ve hatta deniz kabukları kendilerini doğal ortamlarında sansınlar diye az biraz da içine kum atılmış kovalardı onlar. Vicdanlı çocuklarmışız vesselam!


Kovalarımız, deniz kabuğu toplamanın dışında kaleler yapmaya da yarardı. Şimdiki çocuklara bakıyorum birçoğu kovaları, kürekleri efektif kullanmayı bilmiyorlar. Her renkten kova-kürek mevcut. Her güne bir renk diyerek, denize giderken götürülse de, gittikleri gibi geri dönüyorlar eve o kum oyuncakları. Oysa biz, kırıncaya, renkleri tuzlu suyun etkisiyle soluncaya kadar oynamışızdır onlarla. Ne kaleler inşa etmiş, ne kanallar açmış ve ne de çok kumdan köfteler yapmışızdır.


Güneş kremi bilmişliğimiz de olmamıştır. O zamanki güneşle şimdiki zamanında bir ozon tabakası yırtığı kadar fark olsa da, o da güneşti, o da yakardı. Koca kışın ardından, güneşle temasa geçtiği ilk anda tenlerimiz hafifçe cazırdar, yoğurt sürülüp acısı azaltılmaya çalışılırdı. O yanıklığın üstüne soyulma işi başlar, aramızda yarış yapılırdı; en büyük deriyi kim çıkartacak!


“Denizin içindeyken daha güzel yanar insan” derdi anneannem. Bunu bahane bilir, sudan çıkmazdık hiç. Hepimiz birer su kuşuyduk. En uzun nefesini tutma, en uzun dipten yüzme, kaydırmaca derken saatler geçerdi denizin içinde. Büyükler tarafından yapılan bütün itirazlara rağmen, sudan çıkınca hemen kumların üzerinde yuvarlanır, yeniden suya atlardık. Bunlar olmazsa illa ki suyla temas edebileceğimiz bir şeyler yapardık.


Seneler birbirini kovalarken, yaşlarımızda o kovalayışa uyum sağladı, ister istemez. Bir zamanlar deniz kabuklarını birlikte toplayan o küçük çocukların her biri bir yana dağıldı. Deniz kabukları da yok artık kumsalda. Kazdıkça çocuklar kumu, sadece taşlar çıkıyor yüzeye. Üstelik hiç göstermeden kendilerini… Can acıtarak…


Şimdi oturmuş bu kumsalda, kızgın güneşin altında, yalnızım. Bu kum taneciklerinin, bu önümde uzanan derin maviliğin dili olsa da anlatsa. Neler geldi geçti buralardan. Şimdi artık el değiştiriyor her şey, her yer.

İçimi ferahlatan bir şey var ki, o da hiç bir şey kalıcı değil bu dünyada. Ayaklarımı soktuğum, avuçlayıp parmaklarımın arasından sızdırdığım kum taneciklerinden ya da şu önümde bütün haşmetiyle serili derin mavilikten başka…


öykü atölyesi-hatıralar için yapılmış bir çalışmadır.

1 yorum:

Tuba dedi ki...

Guzel bir yazi olmus. Sevgilerimle..

Subscribe to me on FriendFeed XING