27 Şubat 2009 Cuma

Geri Sayım


Kapının içeri dışarı her yaylanışında gözünü açıyordu. Hayatı yakalamak için. Her gözünü açısında da kapının üzerinde asılı olan duvar saatine takılıyordu gözü. Kapının bir itilişi ile diğeri arasında kimi zaman dakikalar atıyordu kimi zaman dakikalar bile az kalıyordu.

Buraya ne zaman getirilmişti? Gelmeden önce neler olmuştu? Hatırlamıyordu. Belki de unutması, sırf hatırlamak istememesindendi. O geceye dönmek niyetinde değildi hatıralarında. Düşünce boyutunda dahi olsa zamanı geri almaktı bu. Oysa ki, saate her gözü takılışında zaman hep ileriyi gösteriyordu.

Çıplak bedeninin üzerine ince, beyaz bir pike atılıvermişti. “Cinsel organım, göğüslerim herkese malzeme olmasın diye herhalde” dedi kendi kendine. Ama öylesine ağırdı ki o pike, savurup atası vardı içinde. Varsın görünsün herkese bugüne kadar malzeme olmuş bedeni, ne farkederdi…

Kapıyı yine bir hemşire itti, girdi içeri. Önce içeri, sonra dışarı yaylandı. O arada kapı önünde hiçbir şey yapamanın verdiği eziklikle bekleyen insanlar arasında tanıdık bir çift göz aradı gözleri. Kirpikleri görüntüyü biraz flulaştırsa da aradan, uzakta, pencere kenarındaki koltukta oturan tanıdık birilerini görür gibi oldu. İnanmadı. Hayal olmalıydı.

Ne de olsa yıllar önce hane halkından silinmişti ismi. Seçtiği yaşam tarzının kabul edilir bir yanı yoktu elbet ama o da bu yokluk içindeki hayattan bıkmıştı. Ve bir geceyarısı kaçıvermişti; tek katlı, tuğladan örme, temelsiz evlerinin alçak penceresinden. Bilse böyle olacağını açar mıydı o pencereyi?

Tik tak…Tik tak…

Duyduğu kapı üstündeki saatin sesi miydi yoksa yanda yatanın kalp atışları mı ayırt edemiyordu.

Bütün bunları düşünürken bile yoruluyordu artık. “Biri durdursun şu önümde akıp giden zamanı” diye haykırmak geçiyordu aklından. “Kurtuluşum bu olacaksa, hemen merdiven dayayın indirin o saati oradan”

Tıpkı o gece haykırdığı gibi. Aldığı her tokat ve tekme darbesinden mecali kalmamış, sesi çıkmaz olmuştu sonunda. İstediklerini vermemesinin faturasıydı bu tekme-tokat. Darbelerin nereye geldiği önemli değildi. Hayatın can damarına iniyordu hepsi. Dünyaya gelmekle başlayan ve büyük ümitlerle yaşanan hayata inen darbeler…

Gözleri ağırlaştı. Sesler uzaklaşıyordu yavaş yavaş. Üzerindeki pikenin hafiflediğini hissetti. Damarlarında akan kanın akışı da sanki yavaşlıyordu.

Sakin ve dingin çıkan sesi ile “İndirin onu oradan” diyebildi.



<Öykü Atölyesi> için yazılmış bir denemedir.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

waww çok beğendim.kaleminize sağlık

tutsak dedi ki...

Hoş bir öykü olmuş. Gönlüne sağlık.
Sevgiler

Geveze Kalem dedi ki...

Ne kadar hoş ve etkili bir anlatım! Sanki tüm öykü bir nefeste çıkmış gibi.
Elinize sağlık, atölyeye katılımınızdan memnunluk duydum.
Sevgiler...

şirinem dedi ki...

Sabır ve sevgilerin birleştiği Dostlukların daha çok büyüdüğü Belki yorgun belki yoğun Yinede mutlu ve umutlu Güzellikler dolu günler Seninle Olsun

Subscribe to me on FriendFeed XING